1541 yılnda Koçhisar'da doğdu.Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri Cihan Padişahlarına Yön Veren Eşsiz Bir Maneviyat Sultanıdır. Aziz Mahmud Hüdâyî, hazretleri Fadlullah bin Mahmûd efendinin oğludur. Çocukluğu Sivrihisar’da geçti. İlk tahsîline burada başladı. İlmini geliştirmek için İstanbul’a gitti. Küçük Ayasofya Medresesinde ilim tahsiline devam etti. Aşırı akıllı olup bir kerede okuduğunu aklında tutar, tekrar kitaba bakmaya gerek duymazdı. Hocası olan Nazırzâde Ramazan Efendi, kendisine büyük bir özen gösterdi.
Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri genç yaşta; tefsîr, hadîs, fıkıh ve zamanın fen ilimlerini bitirerek büyük bir âlim oldu. Hocası Nâzırzâde kendisini yanına yardımcı olarak aldı. Aziz Mahmud Hüdayi, bir taraftan hocası Ramazan Efendiye yardım edip, bir yandan da Halveti yolunun büyük şeyhlerinden Muslihuddin Efendinin sohbetlerine katılıp tasavvuf yolunda ilerlemeye başladı. Bu arada hocası Nâzırzâde’nin, Edirne’de bulunan Sultan Selim Medresesine tayini çıktı. Aziz Mahmud Hüdayi, yirmi sekiz yaşlarında iken hocası ile Edirne’ye gitti. Ramazan Efendi, kısa bir süre Edirne’de hocalık yaptıktan sonra, Şam ve Mısır’a kadı olarak tayin edildi. Talebesi olan Aziz Mahmud Hüdayi oraya da götürdü. Aziz Mahmud Hüdayi Mısır’da Halvetî şeyhlerinden olan Kerîmüddîn hazretlerinden de ders alarak, tasavvuf yolunda büyüyüp yetişmeye çalıştı.
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Üftade Hazretlerine Talebe Oluşu
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri Üftade hazretlerine talebe olmak isteğiyle yanına gelince şu cevabı aldı: “Yazıklar olsun sana ey Kâdı Efendi! Yanlış geldiniz. Burası yokluk kapısıdır biz bu kapının kuluyuz. Sen ise varlık sahibisin. Bu durumda ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Senin ilmin, malın, mülkün, şanın ve mamur bir dünyan var. Bizim gibi kulların ise Allahü teâlâdan başka kimsesi yoktur. Atının bile gelmek istemeyip ayakları hiç kayalara saplanmadı mı?” buyurdu. Bu sözler Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerini çok üzdü. Gözlerinden iki yaş döküldü; “Efendim! Her şeyimi mübarek kapınızın önünde terk ettim. Tek isteğim talebeniz olmak ve hizmetinizi görmekle şereflenmektir. Her ne buyurursanız yapmaya hazırım.” dedi. Bu samimi sözler üzerine Üftâde hazretleri tane tane buyurdu ki: “Ey Bursa kâdısı! Kadılığı bırakıp, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın. Her gün de dergâha üç ciğer getireceksin!” Her şeyi bırakacağına, her emri yerine getireceğine söz veren Aziz Mahmud Hüdayi derhal kâdılk görevini bırakıp ciğer satmaya başladı. Sırtında sırmalı kaftanıyla, ciğerleri, Bursa sokaklarında, “Ciğerci! Ciğerciiii!” diye diye bağırarak sattı.
Üftade Hazretlerinden Hilafet Alması
Hüdâyî hazretleri her sabah erkenden kalkıp hocasının abdest suyunu ısıtıp hazırlardı. Bir sabah ise uyuya kalmış ve son vakitte uyanmıştı. Derhâl ibriği eline aldı. Ama ısıtmaya vakit yoktu. Çünkü hocasının ayak sesleri geliyordu. İbriği göğsüne basıp kalakaldı. Üftâde hazretleri eğilip; “Haydi evlâdım dök suyu.”dedi. Hüdâyî hazretleri ise ibriği göğsüne bastırmış bir hâlde durup buz gibi olan suyu hocasının eline dökmeye kıyamadı. Üftâde hazretleri tekrar; “Haydi evlâdım! Ne duruyorsun? Geç kalacağız.” deyince, çekinerek ve korkarak suyu dökmeye başladı. Fakat hocasının sözü onu dahada şaşırttı. “Evlâdım Mahmûd bu su ne kadarda ısınmış böyle. Bunu normal ateş ile ısıtmayıp, gönül ateşi ile ısıtmışsın evladım. Bu hâl artık senin hizmetlerinin artık tamam olduğunu gösteriyor.” Böylece Muhammed Üftâde hazretleri, Hüdâyî’ hazretlerine icâzet, yani diploma verdi ve kendisini çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’a, İslâm dinini yaymak, emir ve yasaklarını bildirmek üzere gönderdi. Aziz Mahmud Hüdayi, ailesiyle birlikte Sivrihisar’a gelerek hizmete başladı. Ancak burada sadece altı ay kalabildi. Hocasının ayrılığına dayanamayarak tekrar Bursa’ya hocasının yanına geldi. Bursa’ya geldiği günlerde, doksan yaşından büyük olan hocasının hizmetini görmeye devam etti. Bu hizmetlerinden çok memnun olan hocası Muhammed Üftâde; “Oğlum! Pâdişâhlar ardında yürüsün.” diye kendisine dua etti. O sene Üftâde hazretleri vefat etti.
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Kimya İlmi
Bir adam Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin kimyâ ilmine vâkıf olduğunu duyup Hazret-i Pir’in huzuruna geldi ve: “-Efendim! Sizin kimya ilmine vâkıf olduğunuzu duydum, ne buyurursunuz?” dedi. Hüdâyî Hazretleri, hiçbir şey söylemeden yakınında olan asma ağacının dalından üç yaprak kopardı ve üzerlerine üfledi. Allâh’ın izniyle yapraklar, birer altın yaprağa dönüştü. Olayı şaşkın bir halde seyreden adam da, aynı şeyi yaptı fakat buna muvaffak olamadı. Adamı manidar bir şekilde seyreden Hüdâyî Hazretleri şöyle buyurdu:
“-Oğlum! Bilesin ki kimya ilmini öğrenmek, nefsini kimya etmekten ibarettir…”
İstanbul’a Teşrifleri Ve Hüdayi Dergâhı
Aziz Mahmud Hüdayi manevi bir işâret alarak Trakya’ya gitti. Bir süre sonra da Şeyhülislâm Hoca Sadettin Efendi vesilesiyle İstanbul’a geldi. Küçük Ayasofya Câmii tekkesinde hocalık yapmaya başladı. Bu sırada Fâtih Câmiinde, talebelere, tefsîr, hadîs ve fıkıh dersleri verdi. Burada kaldığı zaman içinde, ilim ve devlet adamlarına kadar uzanan büyük bir çevre edindi. Bu sırada, Üsküdar’da kendi dergâhının bulunduğu yeri satın aldı. Buraya dergâhını kurdu. Dergâhında yüzlerce talebenin yetişip ilim öğrenmesi için çok uğraştı. Kısa zamanda ünü her tarafta duyuldu. Akın akın talebeler dergâhına koştular. Hasta kalplerine şifa olan sohbetlerine kavuştular. Kendisinin feyz ve bereketleri ile mârifetullaha kavuştular. ,
Dergâh, en fakirinden en zenginine ve en üst kademedeki devlet ricâline kadar her çeşit insanlar ile dolup taşıyordu. Zamanının padişahları da kendisine hürmette kusur etmiyorlardı. III. Murad Han, III. Mehmed Han, I. AhmedHan, II. Osman Han ve IV. Murad Han’a nasîhatlarda bulundu. Dördüncü Murâd Han’a, saltanat kılıcını kuşattı. 1595 yılında İranlılarla yapılan Tebrîz seferine Ferhat Paşa ile beraber katıldı. Zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya gidip, onlarla sohbetlerde bulundu. Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin, çeşitli camilerde sohbet etmesi için sevenleri devamlı isteklerde bulundular. Üsküdar İskelesindeki Mihrimah Sultan Câmii ile Sultanahmed Câmiinde belli günlerde sohbet vererek, insanlara feyz ve mârifet sundu. Aziz Mahmud Hüdayi talebesi olmakla şereflenmek için, herkes birbiriyle yarışıyordu. Bunların başında; Sadrâzam Halîl Paşa, Dilâver Paşa, Şeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi,Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi, Okçuzâde Mehmed Efendi, İbrâhim Efendi, NevizâdeAtâyî Efendi geliyordu. O zamanda Hüdâyî Dergâhı, İstanbul’un en mühim bir kültür merkezi hâline geldi. Pekçok âlim yetişti.1628 yılında vefat etti.
Aziz Mahmud Hazretlerinin Eserleri
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Türkçe Eserleri
1. Divân (-ılâhiyyât)
2. Ecvibe-i Mutasavvifâne
3. Mirâciye
4. Nasâyıh ve Mevâız
5. Necâtül-ğarîk fil-cemi ve t-tefrîk
6. Tarîkatnâme
7. Nasîhatül-mülûk li-husnis-sülûk
8. Akâid Manzûmesi
9. Tevhid Risalesi
Gönül seni
Aşka düşürdün kendüzün
N'eyleyeyin gönül seni
Bir oldu gecen gündüzün
Âh n'ideyin gönül seni
Düşeli aşkına yârin
Yerde gökte yok karârın
Gitti elden ihtiyârın
N'eyleyelin gönül seni
Hakk ile her kim bileşdi
Vâdî-i hayrete düşdü
Aşk deryâsı başdan aşdı
Âh n'ideyin gönül seni
Âşık olaldan dîdâra
Derd ile kaldın âvâre
Döymez oldun intizâre
N'eyleyeyin gönül seni
Aşk ile hoş oldu başın
Ma'şûk ile doldu işin
Kalmadı gayrı teşvîşin
Âh n'ideyin gönül seni
Her gün Hakk'tan ihsân ola
Her müşkil iş âsân ola
Her derdine dermân ola
N'eyleyeyin gönül seni
Ma'şûktan ericek kemend
Uşşâkı eyler kayd ü bend
N'itsin Hüdâyî derd-mend
Âh n'ideyin gönül seni