Hutbe: Allah’tan Gerektiği Gibi Korkmak

Cuma Hutbesi

Değerli Müminler!

Âlemleri ve içerisinde mevcut olan tüm canlıları yoktan var eden ve onlara hükmeden Rabbimiz’den hakkıyla korkmamız gerekmektedir. Nitekim Allah, Kur’ân-ı Azimüşşan’da şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”[1] Mevlâmız’ın bizlere verdiği nimetler sebebiyle nasıl ona şükretmemiz gerekiyor ise, aynı sebeplerden ötürü verdiği sonsuz nimetler karşısında vefasız olma ve kulluk vazifelerini yerine getirememe ihtimalinden dolayı da onun gazabından korkmalıyız. Allah’ın rahmetine olan inancımız ve güvenimiz, O’nun gazabından emin olma gibi bir hataya düşmemize asla neden olmamalıdır. Çünkü Rabbimiz’in rahmeti nasıl sonsuz ise, kendine zulmedenlere yönelik azabı da aynı derecede şiddetlidir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Yüce kitabımız ilim sahiplerini överken, “Zira bilenler ve düşünüp anlayanlar âlimlerdir.”[2]demektedir. Abdullah ibni Mesud (ra)’un ifadesine göre de, “Kişiye ilim olarak Allah’tan korkması kâfidir.”[3] Hak Teâla’nın sonsuz kudretinin şuur ve bilincine sahip olan bir kimsenin, O’na hayran olmaması ve tazimde bulunmaması mümkün değildir. Mevlâmız’ın kudretini idrak etme hususundaki cehalet, kişinin hem dünyasına zarar verir hem de ahiretini ziyan eder. Allah korkusunun kalplere yerleşmesinin ve amellerimizi yönlendirmesinin ön koşulu Hak Teâla’nın hakkıyla bilinmesidir. Bunun için de Rabbimiz’in sıfatlarını, isimlerini ve eserlerini tefekkür ve tezekkür etmemiz gerekmektedir. İlmimiz ve irfanımız arttıkça, âlemlerin Rabbi’ne olan hürmet ve haşyet duygumuz da artacaktır. Zira yine Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle belirtecek olursak; “Kulları içinde Allah’tan ancak âlimlerkorkar.”[4]

Değerli Kardeşlerim!

Peki, Allah’ı bilmek neden korkuya sebep olur? Şüphesiz Allah Teâlâ çok bağışlayıcı ve kudretlidir. Ancak sadece bağışlayıcılığı ile bilinseydi, ondan hiç korkmaksızın O’nun rahmetine ümit bağlamaya sebep olabilirdi. Bununla birlikte Allah yalnızca bağışlayan, merhamet eden değil, aziz, hiçbir sebebe boyun eğmeyen, yenilmeyen, sınırlanamayan, dilediği anda sonsuz hikmeti gereği kahredip yerle bir edendir. O çok kuvvetli, çok azametli ve galip bir bağışlayıcıdır. Mağfireti çok olduğu gibi cezası ve intikamı da çok şiddetlidir. O, kulun kendisinin de farkında olmadığı ve göremediği iyilikleri sağlamak adına ona adaletle muamele edendir. Onun için Allah’ı bilmeyenler, yani cahiller her türlü haramı kolaylıkla işlerler.

Aziz Cemaat!

Takva kelimesi bizlere Allah korkusunun nasıl olması gerektiğini ifade etmektedir. Takva, korunma ve sakınma manasındadır. Yüksek makamda olan birisinin beğenisini kazanmak için girişilen çaba ve çekincedir. Müslüman kendisini tanıttığı gibi, bildiği Mevla’ya karşı sorumluluk duyarak, her türlü günahlardan kendisini korumaya gayret etmelidir. Allah’tan korkmanın göstergesi O’nun rızasına mutabık bir hayat sürmeye çalışmaktır. Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için, O’nun emirlerine sımsıkı sarılmalı ve yasaklarından da sakınmalıdır.

Muhterem Kardeşlerim!

Bilindiği gibi, bizler sahip olduğumuz Müslüman kimliği sebebiyle, yaşamış olduğumuz coğrafyada azınlık statüsündeyiz. Ancak Rabbimiz ise bizi halife kılmış, yani tüm yeryüzünü bize emanet etmiştir. O sebeple, sahip olacağımız Allah korkusunun toplumsal ilişkilerimizdeki yansımaları önem arz etmektedir. Bizlerin hâl ve tavırlarından hâsıl olacak güzellikler, gayrimüslimler nezdinde İslam’ın müspet olarak algılanmasına vesile olacaktır inşallah.

Yüce Allah bizleri kendisinden hakkıyla korkan ve tüm insanlığa hayırlı hizmetlerde bulunan topluluklardan eylesin. Âmin!

[1] Âl-i İmrân suresi, 3:102
[2] Ankebût sûresi, 29:43
[3] Beyhakî, Şuabu’l İman, 2/204, H. No: 732 (Mektebetu Şamile)
[4] Fâtır suresi, 35:28