Hutbe: Hicretimiz Nereye?

Cuma Hutbesi

Muhterem Müslümanlar!

Hicret, ilahî mesajı insanlara bildirmekle görevli olan peygamberlerin âdeta ortak sünneti gibidir. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v.)’den önceki Allah elçilerinin büyük bir kısmı dinlerini yayma uğruna yurtlarını terk etmişlerdir. Efendimiz de Mekke’de geçen ağır imtihanlarla dolu 13 yıllık tebliğ sürecinden sonra Allah’ın emri üzere Medine’ye hicret etmiştir. Böylece sadece Mekke’den Medine’ye uzanan bir mekân değişikliği olmamış, insanlık için yeni bir başlangıç gerçekleşmiştir. Zira dinlerin yayılma süresine bakıldığında Peygamber Efendimizin emrolunduğu hicret, en hızlı gelişme ve inkişafların başlangıcı olmuştur.

Değerli Müminler!

Peki bugün bizler bu gelişme ve inkişafların neresindeyiz ve hicreti bugün nasıl anlamalıyız? Hicretin kelime manasına bakarsak, bu sorunun cevabına bizi ulaştıracak önemli ayrıntılar bulabiliriz. Nitekim hicret, bir daralma ve sıkıntı hâlinden veya mekânından çıkarak inanç ve idealleri gerçekleştirmek amacıyla yeni imkânlar ve yerler aramak manasına gelmektedir. Bu, daha çok değerlerimizle ve inanç esaslarımızla çatışan ve onları baskı altında tutan şartları değiştirmenin ve kendimize yeni imkânlar aramanın bir sembolüdür. Dolayısıyla hicret bu şekliyle her birimizin ahlaki görevi ve yükümlülüğüdür.

Kıymetli Kardeşlerim!

Bu ahlaki sorumluluğumuzun en temel noktası ise yaptığımız amelleri hangi niyete göre yaptığımızdır. Nitekim Peygamber Efendimiz hicreti konu eden bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Amel niyete göredir. Kim Allah’a ve peygamberine hicret ederse, onun hicreti Allah’a ve peygamberinedir. Kim bir dünyalık kazanmak veya bir kadınla evlenmek amacıyla hicret ederse onun hicreti ona göre değerlendirilir.”[1] Dolayısıyla hangi ameli işlersek işleyelim, Rabbimiz kalbimizin samimiyetine ve Ona karşı takvamıza bakacaktır. İşte hicret üzerinden Rabbimizin bize öğretmek istediği en önemli husus, yaptığımız her amelde sürekli olarak niyetlerimizi gözetmemiz gerektiğidir. Öyleyse kendimizi niyetlerimiz hususunda sürekli muhasebe etmeliyiz. Zira bu ihlasa ulaşmamızın temel taşıdır.

Değerli Kardeşlerim!

Hadîs-i şerifte buyurulduğu üzere hicretimiz daima Allah’a ve O’nun elçisine olmalıdır. Bu da amellerimizi işlerken hata ve kusurdan muaf olmadığımızı bilmemiz demektir. Rabbimize karşı bunun en güzel göstergesi ise daima tövbe hâlinde olup O’na karşı kusurlarımızı itiraf etmemizdir. Zira tövbe etmek, yanlıştan ya da hatadan vazgeçip Allah’a, O’nun doğru diye bizim için seçtiği buyruğuna ve Resûlullah (s.a.v.)’in sünnetine dönmek demektir. Dolayısıyla bizler kötü davranış ve çirkin ahlaktan vazgeçip erdemli ve Allah’ın razı olduğu iyi davranışa döndüğümüz her anda hicret etmekteyiz. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de “Sadece Rabbini yücelt! Elbiseni temiz tut (nefsini arındır)! Kötü şeyleri terk et!”[2]buyurarak yönelişimizin daima Ona doğru olması gerektiğini emretmektedir.

Muhterem Cemaat!

Hicret insana yeni vatanlar edinmenin yolunu açan önemli bir değişimdir ve hakikate doğru bir dönüşümdür. Zira zorlukların doruk noktasında boyun eğmemek, zulme ve zalime karşı hakkın yanında dik durmak için yeni arayışların içerisine girmektir. Bizler Allah’a iman etmiş kullar olarak Ona en zor zamanlarımızda bile dayanarak dik durmalı, arşının geniş olduğunu unutmamalı ve yurtlarından sürülen ya da çıkan kardeşlerimiz için de yardım ve desteklerimizi eksik etmemeliyiz.

Aziz Kardeşlerim!

O hâlde hicret bize evvela iki sorumluluk yüklemektedir. Bizler her amelimizde niyetimizi kontrol etmeli, Allah’a karşı duruşumuzun nasıl olduğunu tespit etmeliyiz. Yani amellerimizi bilinçli yapmaya çalışarak Rabbimizin rızasını kazanma endişesi taşımalı ve bu titizliği amellerimizi icra ederken de göstermeliyiz. Bununla birlikte Allah’ın hoşnut olmadığı her hâlden, davranıştan, sözden vazgeçmeli; Onun hoşnut olduğu hâle bürünme hedefi ve istikametinde olmalıyız. Zorluklara göğüs gerip mücadele etmeli, mücadele edenlerin de maddi ve manevi olarak yanında olmalıyız. Zira ihlas ile, yani Allah’ı görür gibi yaşamamızın en önemli mihenk taşı Kur’an ve sünnetin hikmetlerini kavrayarak hayatımıza aktarmaktır. Nitekim yüce Mevlamız Ona samimi bir şekilde yöneldiğimiz ve yönelişimizde sebat etmeye çokça gayretli olduğumuz takdirde bize umulmadık kapılar açacağını vadetmektedir: “Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.”[3]

Allah bizi daima Ona ve Resulüne yönelen ve hicretinde sebat edenlerden eylesin. Âmin!

[1] Buhârî, Nikâh 5; Müslim, İmaret 155
[2] Müddessir suresi, 74:2-5
[3] Nûh suresi, 71:10-12