Hutbe: Hicretin Kazanımı – İslam Kardeşliği

Cuma Hutbesi

Kıymetli Müslümanlar!

Risâletin başlangıcı ile birlikte, Resûlullah ﷺ yakın akrabalarından başlayarak Mekke toplumuna İslam’ı tebliğ etmeye başlamıştır. Peygamber Efendimiz ﷺ’in davetine icabet eden Müslümanlar, din ve vicdan hürriyetine saygısı olmayan müşrikler tarafından zulme maruz kalmışlardır. On üç yıllık Mekke döneminde müminlerin bir kısmı, ilk olarak başında adil bir Hristiyan Kralı olan Necaşi’nin memleketi Habeşistan’a sığındılar. Daha sonrasında ise, İslam’ın medeniyet planında tezahür ve tecessüm etmesine merkezlik yapacak olan Medine’ye hicret ettiler. Müslümanlar hicretle birlikte, dinlerini özgürce yaşayabilecekleri bir mekâna kavuşmuş oldular.

Aziz Cemaat!

Mekkeli müşriklerin zulmünden kaçıp Medine’ye sığınan muhacirler, tüm maddi varlıklarını geride bırakmışlardı. Yaşanılacak geçim zorluğunu hafifletmek amacıyla, Peygamber Efendimiz ﷺ Mekkeli muhacirlerle Medineli ensar arasında, kardeşlik tesis etmişti. Kabile kültürünün hâkim olduğu Arap coğrafyasında, kan bağının ve menfaat birlikteliğinin ötesinde bir dayanışma ortaya kondu. Ensar, evini ve sofrasını muhacir kardeşleriyle paylaştı. Yüce Rabbimiz, Medineli müminlerin sergilemiş olduğu bu ahlaki güzelliği kıyamete kadar bizlere hatırlatacak olan şu âyet-i kerîmeyi indirdi; “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler.
Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
[1]

Muhterem Müminler!

Günümüz Müslümanları olarak bizler, İslam tarihinin başlangıcında yaşanan bu kardeşlik misalinden kendimize düşen payı çıkarabilmeliyiz. Acaba bizler, farklı coğrafyalarda yaşayan Müslüman kardeşlerimizin sıkıntılarıyla ilgili miyiz? Yaşadıkları acıları ve mağduriyetleri yüreğimizde hissedebiliyor muyuz? Sorunlarının çaresi olabilmek için can atıyor muyuz? Allah Resulü ﷺ, tam da bu mevzu ile alakalı olarak: “Müminler birbirini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[2] diye buyurmaktadır.

Değerli Kardeşlerim!

Hicret sonrasında Medine-i Münevvere’de yaşanmış olan ve insanlık tarihine altın harflerle geçen inanç temelli kardeşlik anlayışının, kıyamet gününe kadar bizlere örneklik teşkil etmesi gerekmektedir. Dili, rengi, etnik kökeni ne olursa olsun, Allah’a, Resulüne ve ahiret gününe iman etmiş olan tüm insanlar bizlerin kardeşidir. Âlemlerin Rabbi olan Mevlamız; “Şüphesiz Müminler kardeştirler.”[3] hükmünü bizlere bildirmiştir. Bu hükme uymamız, özellikle bugünlerde çok büyük bir anlam ifade etmektedir. Dünyanın dört bir yanında, yardıma muhtaç olan Müslüman kardeşlerimizle maddi ve manevi dayanışma içerisinde olmak, kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, verdiğimiz zekâtlar gibi Allah’ın birer emridir. Dolayısıyla hicri bir yıl dönümünü daha tamamlarken, bu kardeşlik ve dayanışma duygusunun en güzel örneği olan muhacir ve ensar kardeşliğini yaşamak ve yaşatmak hepimizin görevidir. Bu vazifeyi ise, yaşadığımız ülkelere göç etmiş olan muhacirlere ensar olmak suretiyle ifa etmeliyiz.

Rabbimiz bizleri bütün ümmetin dertleriyle dertlenen ve çözüm bulmaya gayret eden kullarından eylesin. Amin.

[1] Haşr suresi, 59:9
[2] Müslüm, Birr, 17; Buhârî, Edeb, 27
[3] Hucurat suresi, 49:10

Hutbe-Hicretin Kazanımı: İslam Kardeşliği

Hutbe-Arapça