Hutbe: Kelime-i Tevhidin Anlamı ve Mesajı

Cuma Hutbesi

Muhterem Müslümanlar!

Rabbimiz, “Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur.”[1]demektedir. Yani önce bil, sonra inan, inandığını da dilinle söyle demektedir. Evet, demek ki Allah’tan başka ilah olmadığını bilmek farzdır. Çünkü bilmeden ne iman ne de amel olur. Allah’ı bilmek, tevhit anlayışının altını doldurur. Peki insan Allah’ı nasıl bilebilir? İnsan kendini tanıdıkça, sınırlarını kavrar. Sınırlarını kavradıkça da Allah’ın sınırsızlığını ve ilahlığını kavramaktan âciz olduğunu fark eder ve teslim olur. Âlimlerimiz bunu “Kendini bilen Rabbini bilir!” sözüyle ifade etmişlerdir.

Değerli Müminler!

Kur’an’da kendini ve Rabbini bilmeyenler hakkında ibretlik kıssalara yer verilmiştir. Bunlardan öğrendiğimize göre, geçici bir süreliğine kendisine iktidar, güç, servet ve makam verilen kimseler içerisinden şımarıp azan ve ilahlık iddiasında bulunanlar çıkmıştır. Elde ettiklerine dayanarak kendisini yeterli gören, Allah’a ihtiyaç duymadığını beyan eden kimseler de olmuştur. İnsan, bütün nimetlerin aynı zamanda kendisine yönelik imtihan olduğunu unuttuğu vakit, Allah hakkında olan tasavvuru da bozulmaktadır. Bu da tevhit inancının zarar görmesine sebep olur. O yüzden, tüm Peygamberlerin mücadelesi tevhit mücadelesidir. Peygamberlerin izini takip edenler de aynı mücadeleyi vermişlerdir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Kur’an’da bildirildiğine göre; Nemrut, Hz. İbrâhim ile tartışıyor. Hz. İbrâhim de, “Rabbim hayat veren ve öldürendir.” diye karşılık verince, o azgın ve haddini aşan kişi de “Hayat veren ve öldüren benim.” diye çıkışıyor. Bunun üzerine Hz. İbrâhim “Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir.” dediğinde buna karşı söyleyecek bir şey bulamıyor.[2] Zira insan olarak sınırının farkına varıyor, fakat teslim olmak yerine Hz. İbrâhim’i ateşe atıp ondan kurtulmayı seçiyor. İşte bu tutum, Allah’tan başka ilah olmadığı hakikatinden yüz çevirmenin açık bir göstergesidir.

Aziz Cemaat!

Mekkeli müşrikler de Allah’ın yaratıcı olduğuna inanıyorlardı şüphesiz. Rabbimiz bunu bize Kur’an’da şu şekilde bildirmektedir: “Andolsun ki onlara: ‘Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?’ diye sorsan, mutlaka, ‘Allah’ derler.”[3] Hâl böyle iken Mekkeli müşriklerdeki sorun tam olarak nerededir peki? Onlara göre sorun, Allah’ın dünyevi işlere ve insanların özel işlerine müdahale etmediğini düşünüp yanına kendilerince başka ilahlar ilave etmektir. Bu, Allah’ın alanını kısıtlayıp sözde boş kalan alanları başka şekilde doldurmak anlamına gelmektedir. Yani Allah’ın varlığını kabul edip, fakat Rab olmasını, hayatı ve insanları yönetmesini kabul etmemektir. Kısaca, tevhit akidesine sahip olmamaktır.

Muhterem Kardeşlerim!

O hâlde biz tevhit dini olan İslam’ı dilde, düşüncede ve eylemde yaşamakla mükellefiz. Zira tevhit bir duruş, var edenin varlığına, birliğine şahit oluştur. Var oluşumuzu, hayat buluşumuzu, nefes alışımızı, her şeyi Allah’a borçluyuz; Allah’a, yani kendisinden başka ilah olmayana. Tevhit, yalnızca dilde söylenen “Lâ ilâhe illallah” lafzı değildir. Tevhit, Allah’tan başka ilah olmadığı sözleşmesinin altına eylemlerimiz ve hayatımızla attığımız imzadır.

Allah hepimizi tevhit üzere yaşatsın. Allah sözleşmemize sadık kalmamızı kolaylaştırsın. Amin.

[1] Muhammed suresi, 47:19
[2] Bakara suresi, 2:258
[3] Ankebût suresi, 29:61