Hutbe: Muharrem Ayını Nasıl Anlamalı ve Geçirmeliyiz?

Cuma Hutbesi

Değerli Müminler!

Hicri yeni bir yılın başladığını haber veren Muharrem ayı bizim de Allah’ın izniyle önümüzdeki Perşembe günü iştirak edeceğimiz Aşure Günü’nün bir habercisi konumundadır. muharrem ayının 10. gününe tekabül eden Aşure Günü, Efendimiz (s.a.v.)’in oruç tutmayı tavsiye ettiği mübarek günlerin arasında yer almaktadır. Zira bu ayda oruç tutmak ramazan orucundan sonra Resûlullah (s.a.v.) indinde en faziletli oruç olarak sayılmaktadır: “Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah’ın değer verdiği ay olan muharrem ayında tutulan Aşure orucudur.”[1]

Kıymetli Müslümanlar!

Aşure Günü’nde Rabbimiz çeşitli imtihanlar içerisinde olan peygamberlerine ikramlarda bulunmuş ve onları zorlu durumlarından felaha çıkarmıştır. Örneğin yüce Mevlâmız bir mucize yaratarak Hz. Mûsâ (a.s.) ve kavmini Firavun’un ordusundan kurtarmıştır. Hz. Nûh (a.s.)’ın gemisini Aşure Günü’nde Cudî Dağı’nın üzerine konumlandırmış ve tufandan kurtarmıştır. Bunun öncesinde ise hem Hz. Mûsâ (a.s.)’ın hem de Hz. Nûh (a.s.)’ın mücadele, sabır ve direnç dolu zaman dilimlerini bize Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli yerlerinde bildirmektedir. Böylelikle, bu gibi çözümü imkânsız gibi görünen durumlarda nasıl davranılması, nasıl sabır ve direniş gösterilmesi gerektiğinin örneğini bize peygamberler sunmuştur. Zira bıçağın kemiğe dayandığı vakitlerde bile Allah’a karşı duruşumuzu bozmamaya azmetmemiz, Allah’ın tahayyül edemeyeceğimiz yardımını bize ulaştırması demektir. Nitekim Rabbimiz bu değişmez hakikati şöyle ifade etmektedir: “Ama bizim uğrumuzda var gücünü harcayanları elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.”[2] Dolayısıyla bizler yaşamımız boyunca her durum ve şartta Allah’a dayanan, Resûlullah (s.a.v.)’in ve diğer peygamberlerin gittiği yoldan giden müminler olmaya gayret etmeliyiz.

Aziz Cemaat!

Allah’ın bütün peygamberleri bu manada bizim için izlerini takip edeceğimiz en iyi örneklerdir. Onların iman mücadelesini, dik duruşlarını ve Allah’a teslimiyetlerini örnek alabilmek adına bizler de Aşure Günü’nü bir festivale çevirmemeye dikkat etmeliyiz. En pahalı malzemelerle kaynatılan Aşure yemekleriyle ve bunun için girişilen birçok masrafla peygamberlerden alacağımız örnekleri gölgelememeliyiz. Komşumuza ve ehlimize ikramda bulunmamız, böyle önemli bir günü hatırlamak ve devam ettirmek adına bir araya gelmemiz elbette Allah’ın bizden razı olacağı bir durumdur. Fakat hem ferdî hem de içtimai olarak dinimizi ayakta tutmak adına önce kendimizden başlayarak bir muhasebede bulunmalıyız. Biz ehlimize karşı Hz. Mûsâ (a.s.)’ın kavmine gösterdiği gibi sabırlı olabiliyor muyuz? İşlerimiz, maddi durumumuz ya da sağlığımız ile ilgili imtihan olunurken Hz. Eyyûb (a.s.) gibi hâlâ Allah hakkında iyi bir zan besleyebiliyor muyuz? O kadar uğraşıp didinmemize rağmen bize asi olan çocuklarımıza, hakka kulak vermeyen kardeşlerimize karşı Hz. Nûh (a.s.) gibi sevgiyle ve büyük bir özveriyle yaklaşabiliyor muyuz? Bu gibi birçok değerin kıymetsiz sayıldığı zamanımızda Aşure Günü’nü vesile kılarak bunları tekrar canlandırmamız elbette en birincil görevimizdir.

Değerli Müminler!

Muharrem ayı Allah’ın peygamberlerini nice imtihanlardan geçirip onları sabırla sınarken bahşettiği mucizelerin gerçekleştiği müstesna bir aydır. Onun için bu ayı anmak ve aşureyi hatırlamak güzeldir ve fakat bu günleri sadece aşure yemeğinden ibaret olarak anlamak doğru değildir. Ayrıca tarihte zalime ve zulme karşı direnişin sembol ismi ve öncüsü Hz. Hüseyin (r.a.) ve ailesinin hunharca katledilip şehadete yürüdükleri bir aydır. Bu günler bizlere peygamberlerin ve Hz. Hüseyin (r.a.) efendimizin sabır ve direnişlerinin en güzel örnekliğini ortaya koymaktadır. Ancak bu ulvi direnişi sadece aşure çorbasına indirgemek, muharrem ayını sadece matem ve hüzün olarak anlamak Hz. Hüseyin (r.a.)’ı ve davasını eksik anlamak demektir.

Muhterem Kardeşlerim!

O hâlde bizler de Aşure Günü’nün feyiz ve bereketinden yararlanmak ve Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetini yaşatmak için oruç tutmaya gayret etmeli ve bilhassa Allah’ın peygamberlerinin mücadele, direnç ve duruşları üzere tefekkür etmeliyiz. Bu manada Aşure orucunu takvamıza bir azık kılmalı ve bu şuurun sadece yemeğe odaklanarak gölgelenmesinin önüne geçmeliyiz.  Bu sayede kendi kulluğumuzu muhasebe ederek hem davranışlarımızı, ibadetlerimizi, kardeşlerimizle ilişkilerimizi hem de yaşam tarzlarımızı mercek altına alıp dağınıklıkları varsa toparlamaya özen göstermeliyiz. Zira hem dünya hem de ahiret saadetinin yolu Allah’ın rızasına odaklanmaktan geçmektedir. Önemli olan ağır imtihanlardan geçtiğimiz günlerde dahi imanlı duruşumuzu korumaktır.

Rabbimiz O’nun ipine sımsıkı sarılan, dağılıp bozulmayan kullarından eylesin. Âmin!

[1] Müslim, Sıyam 38, 202
[2] Ankebût suresi, 29:69