Batı Roma da Düşecek!
İslam Fetih Harekâtı’nı İskender ve Napolyon gibi komutanların işgallerinden ayıran en bariz hususiyet, işgalin izafî, fethin ebedî olmasıdır. Müslümanlar İspanya hariç girdikleri hiçbir beldeden bir daha çıkmadılar. Çünkü işgalciler kılıç ya da silahla şehirleri, Müslümanlarsa ilim ve adaletle önce akılları ve yürekleri, sonra beldeleri fethetti. İşgal böldü, parçaladı, milleti yandaşlar ve millet örgüsüne sadık kalanlar olarak ikiye ayırdı; Fetih ise birleştirdi, “Fatihle”, fethedilen beldenin halkını tek millet yaptı.
İngiltere ve Osmanlı
İşgal güçlerinin gasp ettiği beldelerde halk ayrı bir vadide, işgalciler ayrı bir vadide yaşadı. Biri tokluktan, diğeri açlıktan acı çekti. İşgalciler halkı köle, halk ise onları sömürgeci olarak gördü ve kurtulmak için fırsat kolladı. Zayıflayınca da ülkelerini kurtarmak için kıyam etti. İngilizlerin ya da Fransızların işgal ettiği bölgelerde, “işbirlikçiler” dışında onlara muhabbet duyan kimse yokken, Kosova’da, Bosna’da, Arnavutluk’ta Osmanlı vasıtasıyla ihtida eden beldelerde müminler hala “Osmanlı” denilince sesleri titriyor, gözleri doluyor.
ABD’liler ve Müslüman Gençler
İngilizler’in Amerika’da kurduğu 13 koloni, İngiltere’nin vergi dayatmasını reddetti, savaştı ve sömürgeci atalarına karşı bağımsızlıklarını kazandılar. Maddede ve manada aynı inkar fideliğine ait olan İngilizlerle, ABD’liler arasındaki benzerlik herhangi başka iki millette bulunmayacak kadar çok olmasına rağmen bugün ABD’de de İngiltere ile yeniden tek devlet olmak istediğini söyleyen bir Amerikalı bulamazsınız. Lakin Türkistan’dan Sudan’a, Fas’tan Cava’ya kadar şuurlu her müslüman gencin en büyük ideali, sınırları kaldırıp müslüman kardeşleriyle yeniden tek bir sancak altında toplanmaktır.
Müslüman Kumandanların En Büyük İdeali
Arapların eliyle İslam’la müşerref olan Türkler, -ihtida ettikten- İngilizlere ya da Fransızlara isyan edeceği günü bekleyen sömürge ülkeleri gibi Araplar’dan kurtulmak için fırsat kollamadı bilakis küffara karşı Araplarla omuz omuza savaştı, vakti gelince de Arap’ın elinden aldığı İslam Bayrağı’nı Viyana’ya kadar götürdü, kendisine İslam’ı tebliğ eden Araplar da içinde olmak üzere topyekün bütün Ümmet’in muhafızı oldu.1 Müslümanların dağıldığı zamanlarda ortaya çıkan Tuğrul Bey, Salahaddin Eyyubi, Ertuğrul Gazi gibi kumandanların en büyük ideali Ümmet’i yeniden tek bir bayrak altında cem etmek olmuştur.
Kavmiyetçilik marazıyla parçalanan, “vatan” mefhumunu daraltıp İngilizlerin çizdiği sınırlara hapseden Müslümanlar, bugün artık “Misak-i Milli”lerinin müminlerin yaşadığı coğrafya olduğunu ilan ediyor. Küresel güçler daha da bölmek için tuzaklar kurarken onlar yek vücut olabilmek için bedel ödüyor.
Neden Afrikalı Hristiyan ABD’ye Lanet Okur, Osmanlı’ya Dua Eder?
Neden ataları olan İngilizler’den ayrılan ABD’liler tekrar onlarla birleşmek için bir gayret sarf etmez de, müminler Kudüs’te, Şam’da, Kahire’de, Bağdat’ta “ittihad-ı İslam” için bedel öder? Niçin Afrika’lı Hristiyanlar ABD’ye lanet okur da; Kudüs’te, Çad’ta, Fas’ta, Yemen’de müslümanlar Osmanlı’yı hayırla yâd eder; “Ya Rabbi! ‘Osmanlı’ diye kulların vardı, daraldık, yorulduk yine onları imdada gönder!” diye dua eder?!
Fethin Büyük Tezâhürü
Ebedi fethin en büyük tezâhürü ilim, fikir ve medeniyette olmuştur. Müslümanlar fethettikleri bölgelerde insanları taşa, ağaca, ateşe ve ineğe tapmaktan kurtarıp, eşi ve benzeri olmayan Allah Azze ve Celle’ye kulluğa davet etti. Ellerine, hırsızlığı, yalanı, soygunu, içkiyi, zinayı, ribayı haram kılan ve yalnızca Allah Azze ve Celle’ye kulluğu emreden Kur’an-ı Kerim’i verdi. Kur’an da onlara, hahamların, rahiplerin helal ve haram kılmasının din değil, dine suikast olduğunu söyledi. Hürriyetin yolunu açtı. Yer ve göklerin yaratılışı ve idaresi hakkında düşünmeyi emretti. Kâinat ayetleri üzerinde araştırma yapmaya çağırdı. İşgalciler ise insanların ellerindeki dünyalıkları alıp, boyunlarına kölelik tasması taktı.
Kılıç ve Kalem
Kışlalar aynı zamanda medresedir. Alimler ve arifler askerin aklına ve kalbine konuşur, kumandalar harp tekniklerini öğretirdi. Ders halkalarında yetişen fatihler fethettikleri beldelerde ders halkaları kurmuş, harpte kılıç tutan elleri, sulh mevsiminde kalem ve kitap tutmuştur. Onlar zırh da giydi, cüppe de, başlarına sarık da sardı, miğfer de giydi.
Batı’nın Aklı Endülüs Ocağında Olgunlaştı
Büyük camiler, her bir köşesi fakülte mesabesinde olan üniversiteler gibiydi. Şeriat’a bağlı bir fatih fukahadan fetva almadan önce ne bir karar alır, nede bir adım atardı. Endülüs İslam Devleti’nin köylüleri toplama, çıkarma işlemlerini yaptığı zamanlarda Avrupa’da pek çok hükümdar okuma yazma bilmiyordu. Batı’yı ilimle İslam buluşturdu. Avrupa’yı ayağa kaldıran “akıl” Endülüs medreselerinde olgunlaştı. Avrupa’nın büyük mucitler olarak dünyaya tanıttığı bilim adamlarının hocaları müslüman alimlerdir.
Buhara İmam Buharî ile Meşhur Oldu
İşgalciler girdikleri beldeleri tahrib, Fatihler ise madde de, manada da imar etti. Fetihlerden sonra Türklerin ve Acemlerin şehirleri, onlara nisbet edilen alimlerle şarktan garba kadar duyuldu. İlim karargahı olan şehirler talebe-i ulumun akınına uğradı. İnsanlar Buhara’dan önce, oraya nisbet edilen İmam Buharî’nin adını duydu yani Buhara, Buhariyle meşhur oldu. İsfahanî, Hemedanî, Şirazî, Serahsî, Mervezî, Nîsaburî, Kazvinî, Cürcanî, Nesefî gibi alimlerin şöhreti nisbet edildikleri şehirlerden daha öndedir. Zaman içerisinde afet ya da istilalarla ilim şehirlerinin bir kısmı hâk ile yeksan olsa da onlara nisbet edilen alimlerle ilim çevrelerinde hala adları yaşamaktadır.
Muhkem Köprüler
Ulema, fethedilen diyarla, fatihin ve fetih ordusunun yurdu arasında hiçbir ihtilalin yıkamayacağı derecede muhkem köprüler inşa etti. Birbirine hasım olan iki ayrı devlette yaşayan ulema arasında dahi irtibat kopmadı. Hindistan’daki Diyobend medresesinde bir nar ağacı altında başlayan ilmi hareket bugün bütün manilere rağmen Pakistan’da varlığını sürdürmektedir.
Fatihlerin Ayak Bastığı Yer Mamur, İşgalcilerin Bastığı Yer ise Harap Oldu
Fetihlerin dünya ilim ve sanat tarihine katkısı o derece büyüktür ki, “eğer fetihlerle ulemanın ve ilmin hicreti olmasaydı yirminci yüzyılın aklı oluşmazdı.” cümlesi hiç de mübalağa olmaz. Çünkü Fatihler, fethettikleri yerlerde şehirler kurdu, medreseler, camiler, hanlar, kervansaraylar inşa etti. Köyden kentten çocuklar o medreselerde okudu. İlim, sanat ve edebiyat alanında her yerde alim yetişti. Hz Ömer’in Irak’ı fethetmesinden kısa bir zaman sonra kurulan Küfe, Ebu Hanife gibi çok sayıda alimin yetişmesine ev sahipliği yaptı. Müslümanların ayakları nereye bastıysa oralar ilim merkezine dönüştü.
Helvadan Puta Tapanlar İslam’a Muhafız Oldu
Helvadan ilah yapan acıkınca da onu yiyen, elleriyle oyduğu taşın önünde “ilah” diye eğilen, kabilesinden daha büyük bir insan topluluğu ile birlikte yaşama tecrübesi, yazılı hukuku, hiyerarşik bir devlet yapısı olmayan, düzenli bir ordusu olmadığından İran ve Rum korkusuyla yaşamak zorunda kalan, vurgunları ve soygunları ile maruf olan Arab’ı İslam, başka milletlerle tek bayrak altında topladı. Biri kumandan olurken soyuna ya da boyuna değil imanına bakıldı. Annesi, babası direnen ailelerin çocukları İslam’a koştu. Yeryüzü değişti, puta ve ateşe tapanlar İslam’a muhafız oldu.
Gayeler Farklı
İlk olarak Mekke’de ortaya çıkan, akidesi için Medine’ye hicret eden Ümmi bir Peygamber insanlık tarihinin en büyük inkılabını yaptı. O, Arap Yarım Adasını, yolundan gidenler ise medreseler ve kütüphanelerle dünyayı değiştirdi.
İşgalciler bir yeri kanını emmek, mali kaynaklarını sömürmek, insanların iş gücünden istifade etmek için topraklarına katarken, O’nun ﷺ buyruklarını esas alan Fatihler ise beşeriyetin hidayetine vesile olmak için fethetti. İşgalciler daha zengin olmak için, Müslüman Fatihler ise İ’la-i kelimetullah için fethe çıktı. Birinin gayesi insanları kendine köle yapmak, diğerininki ise onları her nev’i kölelikten kurtarıp yalnız Allah’a kulluğa çağırmaktı. Bu yüzden diyâr-ı küfre önce ulema ve dervişler gider yürekleri feth eder, ihtiyaç hasıl olursa ordu gönderilirdi. Fethedilen bir beldenin halkı müslüman olduğunda Fatih ve milleti hangi haklara sahipse halk da aynı haklara sahip olurdu. Fatih’le teb’ası, mahkemede aynı koşullarda yargılanırdı. İslam’ı kabul etmeyenler de kendi hükümdarlarına ödediklerinden daha az bir miktarda devlete cizye verirdi. Herkes kendi dinine göre yaşama noktasında hürdü. Ahvâl-ı Şahsiyye başta olmak üzere pek çok hususta insanlar akidelerine göre yaşardı.
Üçüncü Fetih Harekâtı
İslam’ın ilk büyük fetih harekâti Saadet Asrı’nı takip eden yıllarda oldu. Moğolların Alem-i İslam’ı istila etmesiyle uzun bir fetret yaşandı. Osmanlıyla ikinci fetih harekâtı başladı. Doğu Roma fethedildi. Müslümanlar yaklaşık iki asırdır bir fetret yaşamakta. Alem-i İslam üçüncü fetih harekâtına gebedir. Bu defa Batı Roma düşücek.
Dipnotlar:
1 Sömürgeci Batı, fiilen Osmanlı idaresinde olmayan beldeleri ancak Devlet-i Aliyye zayıflamaya başladıktan sonra istila edebilmiştir.